Türk edebiyatının XVII. yüzyıldaki durumunu, belli başlı temsilcilerini, edebî tarz ve üslupları incelemeye geçmeden önce devrin siyasî, sosyal ve kültürel yapısına dair genel görüntüsünü belirginleşen olaylar ve kahramanlar çerçevesinde tanımak gerekir. Onun için ilk ünitede Osmanlı Devletini merkeze alan siyasî ve sosyo-kültürel hayata dair genel bilgiler paylaşıldı. XVII. yüzyılda eser veren şair ve yazarlar üslup ve tarzlar çerçevesinde gruplandırıldı. Ardından Osmanlı toplumunda sanat ve siyaset arasındaki ilişki betimlenerek hamilik geleneği iki şeyhülislam şair; Yahya ve Bahayî örneğinden hareketle temellendirildi. XVII. yüzyılı bir önceki asırdan kronolojik sıralamanın dışında ayıran bir kırılma, sanat ve edebiyatın yönünü değiştirecek büyük bir hamle olmadığı malumdur. Dolayısıyla Bakî ile zirveye ulaşan klasik tarz bu yüzyılda da devam etmiştir. Öte yandan geleneğin elverdiği ölçüde yenilik arayışları da görülür. Kaside geleneği içinde Nef ‘î’nin, rubai tarzında Azmizade Haletî’nin deneyimleri ilgi çekicidir. Geleneğin imkânları çerçevesinde gerçekleştirilen yenilik arayışları içinde Nailî’nin öncülüğünü yaptığı Sebk-i Hindî ile Nabî’nin temsil ettiği hikemî tarz bu asra damgasını vurmuştur. XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı kasideciliğinde Nef ‘î bir model oluşturmuştur. Kaside söyleyen her şair onun tarzını dikkate almak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla Nef ‘î’nin şairliği ve kasideciliği üçüncü ünitede örnekler üzerinden tanıtılmıştır. Aynı şekilde divan şiirine yeni bir anlam derinliği ve imaj çeşitliliği getiren Sebk-i Hindî ve onun en büyük temsilcisi Nailî’nin edebî kişiliği seçilen örneklerden hareketle anlatılmıştır. Öte yandan Kutadgu Bilig ve Divan-ı Hikmet’le başlayıp Türk şiirinde varlığını sürdüren hikemî tarz XVII. yüzyılda en büyük temsilcisini bulmuş ve Nabî, sadece çağdaşlarını değil XX. yüzyılın başına kadar şiirde düşünceyi ve didaktik anlayışı benimseyen bütün şairleri etkilemiştir. Beşinci ünitede hikmetli söz söylemenin bir edebî tarz haline nasıl geldiği ve Nabî’nin şiirine yansıyan özellikleri tespit edilmiştir. Klasik Türk şiirinde anlatma esasına bağlı türlerde mesnevi nazım şeklinin tercih edildiği bilinmektedir. Önceki asırlarda çift kahramanlı aşk hikâyelerinin en güzel örnekleri verildiği için XVII. yüzyılın mesnevi şairleri klasikleşen konularıda da işlemekle birlikte diğer mesnevi türlerinde de dikkate değer eserler üretmişlerdir. Bu asırda mesnevi konularındaki çeşitlilik nesir alanında da görülmektedir. Nesir dili en özgün eserlerde ve farklı üslup düzeylerinde temsilcilerini bulmuştur. Mensur eserlerin sayısı artmış, Veysî ve Nergisî gibi daha sonraki kuşaklar tarafından eleştirilen münşilerin yanı sıra Kâtip Çelebi ve Evliya Çelebi gün geçtikçe değeri daha iyi anlaşılan yazarlar yetişmiştir.