Dil, duygu ve düşünceleri ses kalıpları hâlinde dışarıya veren ve düzenli işleyişe sahip olan bir sistemdir. Dil, sosyal bir varlık ve toplumların kendilerine özgü çok yönlü koşullarına bağlı olarak oluşturduğu bir anlaşma aracı olduğu için temsil ettiği toplumun kültürel yapı ve özelliklerine ait birçok unsuru da içine almaktadır. İnsanın bir toplum içindeki kişisel ve ortaklaşa yaşamında dilin vazgeçilmez bir yeri ve önemi vardır. Çünkü insanoğlu dille düşünmekte; bu düşüncelerini ve duygularını, kişisel yaşamının çeşitli görüntü ve aşamalarını, ancak dil ve dile bağlı davranışları ile dışarı vurabilmektedir. Toplumdaki diğer insanların görüş ve davranışlarından da yine ancak dil yolu ile bilgi sahibi olabilmektedir.

Dilin yalnız kişisel değil aynı zamanda toplumsal nitelikler taşımasına, toplumları karakterize eden kültürel unsurlar barındırmasına bağlı olarak Alman, Fransız, İtalyan, Rus ve Türk dili gibi her bir dilin aynı zamanda ayrı bir kültür anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Niteliği bakımından bireyden topluma uzanan ve toplumdan topluma değişerek sosyal bir nitelik de kazanan dil, oluşum ve işleyişi ile yalnız bireylerin değil, aynı zamanda toplumun da ortak ve yüksek  düzeyli bir anlaşma aracı durumundadır. Bu sistem, ancak konuşma sesi oluşturan birbirinden farklı şekillenmelerin beyinle kurduğu ilişki sonunda bir anlam kazanabilmekte ve kulakla olan bağlantısı ile de bu fizik olayı, toplumun öteki bireylerine ulaştırılarak onlar tarafından da duyulup anlaşılabilmektedir.

Dil, insanın iç dünyası ile dış dünyasını birbirine bağlayan emsalsiz bir araçtır. İnsanoğlu, varlığını bir toplum yaşayışı hâlinde devam ettirdiği için dil de sese dönüşen varlığı ile insandan topluma ve toplum değerlerine uzanan çok yönlü bir sosyal varlık niteliği kazanmıştır. Anlamlı sesler dizisi, fonemler bütünü olan kelimeler ve kelimelerin oluşturduğu cümleler aracılığı ile insan kafasındaki bütün duygu ve düşünceler, dil yolu ile dışarıya, dolayısıyla da topluma aktarılır. Duygu ve düşüncelerin aktarımında mimik ve jestlerden de bir dereceye kadar yararlanılır. Ancak dil, her yönü ile en ileri düzeyde bir anlatım aracıdır. Bütün insanlar dünyaya en az bir dili öğrenme yeteneği ile gelseler de toplumda geçerli olan dili doğuştan konuşma kapasitesine sahip değillerdir. Bir dil, ancak doğumla birlikte başlayan süreçte taklit etme, toplumsal etkileşim gibi yollarla öğrenilmektedir.

Dil, bir toplumun yüzlerce hatta binlerce yıllık yaşayışındaki çok yönlü sosyal değerlerin birikiminden oluşan kültür unsurlarını da içine aldığından ve bu değerler dille korunageldiğinden, aynı zamanda bütün bu gerçeklikleri yansıtan bir ayna görevi de yüklenmektedir. Dolayısıyla dilin bir toplum varlığı için taşıdığı önem çok büyüktür. Dil, toplumu şekillendiren birkaç yönlü etkiye sahiptir. Dış dünyanın o dilin temsil ettiği toplum üzerindeki etkisi, dil yoluyla topluma geçmekte ve bu etki o toplumun kültür yapısını oluşturmaktadır.

Her dil, kendi bünyesinde, içinde bulunduğu toplumun özel yapısına bağlı bir bütünlük oluşturduğu için toplumlar arasında kültür ayrılıkları da ortaya çıkmaktadır: Alman kültürü, Fransız kültürü, İtalyan kültürü ve Türk kültürü gibi. Bir dilin ses düzeni ile bu düzen içinde dolaylı olarak varlık gösterecek olan söz varlığının ortaya koyacağı gelişmeler, o dilin kendine özgü yapı ve işleyişinden kaynaklanan ve toplumları birbirinden farklı değerlere bağlayan kültürel ayrılıkların da göstergesi niteliğindedir. Toplum bireyleri arasında karşılıklı anlaşmayı sağlayan dil, genel yapısı ve toplumdaki yeri açısından aynı zamanda yüzyılları, binyılları içine alan tarihî bir şekillenme ve gelişmenin ürünüdür. Dil, yapısı ve niteliği bakımından bir yönü ile bağlı bulunduğu toplumun bireyleri arasında anlaşmayı sağlarken bir başka yönü ile de insan varlığına bağlı canlı bir organizma olarak toplumun çeşitli dönemleri boyunca, çeşitli etkenlerle az çok birbirinden farklı biçimlenmelerle yol alır. Biz bu durumu Türk dilinin başlangıcından ta günümüze kadar uzanan tarihî dönemlerde de açıkça görmekteyiz.

Belirli ölçülere dayanan bu değişim ve gelişmeler, dilin sistemini ve bu sisteme dayanan dil kurallarını oluşturur. Bir dilin sistemini oluşturan ve ses bilgisi, şekil bilgisi, anlam bilgisi vb. başlıklarla adlandırılan bölümlerinin birbirinden ayrı; ancak birbirleriyle de ilişkili bir işleyişi vardır. Bu işleyişin dayandığı kurallar, dil kuralları, dil kanunları diye adlandırılır.